6 Haziran 2011 Pazartesi

Milliyet-'Monako Yolcusu'




http://magazin.milliyet.com.tr/monaco-yolcusu/magazin/magazindetay/07.06.2011/1399428/default.htm

Güzel bir sürpriz...

Sevgili Emin,

Bu ne güzel bir sürpriz oldu benim için anlatamam. Bahar ve yaz geldi muhteşem oyuncular ve o iki aşığı hatırlattı yine. Sayfanın büyüsünde dolaşmak amacıyla ziyarette bulunurken ne kadar sevindim anlatamam sizin adınıza bu güzel habere. Tuba hanim keşke bilseydi Asi nin her anını her hareketini destansı bir şekilde yorumlayan hanım karşısında. Benim sizinle ilgili Asi Demir düşlerim vardı hatırlarmısınız? Keşke kimbilir belki bir gün. Yıllar sonra Asi böyle hatırlanıyor ve ödüllere koşuyorsa neden olmasın diye düşünmeden edemiyorum.

Bu vesileyle Ceyhan, minikkulak ve Simge, Usayken ve Gönülceye de selam olsun. Hepinizi sevgiyle öpüyorum

SerapSU / 06 Haziran 2011


Tuba'ya...

Sevgili kızım Tuba,

Asi forumdan arkadaşlarım sana bir mektup yazmamı istediler çok mutlu oldum. Sana bir şey yazma olanağını tanıdıkları için onlara da sonsuz teşekkürler.

Canım kızım, seninle tanışmam 6 – 7 yıl öncesine dayanıyor. Bir reklam filminde görmüş ne kadar güzel bir kız demiştim. Sonra Çemberimde Gül Oya geldi. Adını bile bilmiyordum. Ama benim için ‘Zarife’ ydin. Eski arkadaşımız ‘Zarife’. Sonra ismini de öğrendim… Tuba Büyüküstün. Kendine yakışan bir soyadı demiştim. Sen bizim gençliğimizdin, bir türlü yaşayamadığımız. Onun için de bizim kuşak seni çok seviyor. Kendimizi gördük çünkü ‘Zarife’de. Evlerimizin kızı oldun, en azından bizim evin ikinci kızısın ve hep öyle kalacaksın.

Sonra Ihlamurlar Altında ve Asi… Ah Asi… Bir Cuma gecesi, eşim şöyle seslenmişti. “Gel, bak! Zarife, eski arkadaşımız… yeni dizisi başlamış!” Asi ile böyle tanıştık, pir tanıştık. Yaşamımızın bir parçası oldu, hala da olmaya devam ediyor.

Asi senin için belki de sadece bir iş Tubacığım ama bizim için tüm Asiseverler için dizinin ötesinde. Hepimiz kendimizden bir parça bulduk dizinin içinde. Önceleri ne olduğunu çözemedik, sayfalarca aylarca yazıştık, hatta ne oluyor bize dedik çoğu zaman. Ama aradan geçen zamana rağmen, Asi’yi içimizde hissediyoruz. Dizinin ötesinde bir şey anlatamadığımız. Asi’ye sen can verdin. O kadar başarılıydın ki sana sonsuz teşekkürler… tozlu koy yollarının mağrur prensesi… Asi çocuğum.

Tatlı kızım, sen kimimizin kardeşi, kimimizin ablası, çoğumuzun da kızısın. Seni çok seviyoruz. Birbirini tanımayan sayısız insanın ortak noktası oldun. Senin sayende çok güzel dostluklar kurduk. Sadece bu olay için bile bizim için vazgeçilmezimizsin.

Seni tanıyınca yanılmadığımı anlamıştım. Çekimler sırasında Antakya’ya gelmiş ama seni görememiştim. Sonra bir İstanbul yolculuğunda hiç beklemediğim bir anda karşıma çıkıvermiştin. Öyle güzel, öyle sade, öyle narin … zarif, alçakgönüllü, terbiyeli ve saygılıydın ki… tabi ayna zamanda da ‘cool’ bir görüntün vardı. “Teşekkür ederim, teşekkür ederim” diyen sesini unutmuyorum hiç. İşte demiştim, ben yanılmamışım. Bu çocuğu bu kadar sevmemin nedenleri karşımda duruyor. Güzel kızım, zaten şimdiye kadar bizi hiç yanıltmadın. Değerlerinden ödün vermedin, duruşunu hiç bozmadın. Her gün gözümüzde büyüyorsun, gönlümüzde yüceliyorsun. Hep böyle kal, e mi canım kızım. Anne ve babana da böyle bir çocuk yetiştirdikleri için tebrik ettiğimizi iletir misin?

Tubacığım, düşünemediğin kadarız. Hep senin yanındayız, seni sevmek ve seni mutlu görmekten öte bir amacımız da yok. Sen ister ‘Filiz’ ol ister ‘Esma’… ister ‘Zarife’ ol ister ‘Asi’… her zaman ‘asret’imizsin… öyle kalacaksın. Şansının açık olması tek dileğimiz.

Gülünce içimizi aydınlatan güzel gözlü kızım, Gaziantep’teki çingene kızı mozaiği sana ne kadar benziyor biliyor musun? Bunu düşünürken çingene kızının oynaman ne kadar ilginç olmuştu benim için. Gönülçelen’deki başarını da unuttuğumuzu sanma sakın. Orada da muhteşemsin. Her zamanki gibi… Asi, Zarife, Esma gibi.

Tubacığım, Monako’ya gideceğini öğrendim, çok sevindim güzel çocuğum. Git, kırmızı halıda yürü de dünya prenses görsün yıllar sonra. Monako bir ‘asi prenses’ görsün. Sana şans diliyorum. Tanrı sana ne istiyorsan onu versin çünkü bunu hak ediyorsun.

Sevgili Tuba, mektubuma son verirken hepimiz adına sana sevgilerimizi yolluyorum canım kızım.

Sevgiyle kal… Asi’yle kal.

Seni çok sevenlerden biri…


4 Haziran 2011 Cumartesi

Tuba ile buluşma...

Sevgili e.min,

Tuba ile tanışmana çok sevindim… Senin izlenimlerin önemli benim için… Yazdıklarının dışında farklı izlenimlerinin de var olduğuna inanıyorum… Bu arada sana ve usayken'e ayraç ve hazırlanan resimler için içten içe sitem ederdim… Keşke Tuba içinde yapsalardı derdim… (İtiraflar başladı) Aslında nedenini de tahmin ediyordum..Belki Murat Yıldırım'a ulaşmak daha kolay… Tuba biraz mesafeli… Olsun ben yine de isterdim… Bilirsin Tuba’ya kızsam da benim için farklıdır… Evin kızı gibi bana…Ya da öğrencilerim gibi… Ben kızarım ama başkasına da kızdırtmam misali… Çok benimsemişim demek ki…
Resimlere baktım… Çok tatlı ve asil… Yüreği de böyle güzel olmalı diyorum…Umarım yanılmıyorumdur… Bu konuda Tanrı yine adaletsiz… Diğer insanlar aynı güzellikte değil… Sevgili minikkulak’ın mektubunu da merak ediyorum aslında… Kızgınlıklarını da yazmış mıdır acaba... Bir anne kızını hem sever hem döver ya…

Güzel bir gün geçirdiğine sevindim…

Sevgilerimle…
CEYHAN /04.06.2011


3 Haziran 2011 Cuma

Tuba Büyüküstün ile tanışma...

Nasıl anlatacağımı bilemediğim, nereden başlayacağımı kestiremediğim bir gün daha. Böyle başladığım her mesajımda muhakkak bir resim oluyor masamda. Bu seferkinde bana çok tanıdık bir kızın mahzun gülümseyişi var… aylarca yıllarca görselleriyle hep karşı karşıya… ama bu resmi farklılandıran üzerindeki el yazısıyla atılmış imza, gözlerimin önünde kondu oraya.

Ben nasıl geldim bu ana…

Televizyondizisi.com’dan sevgili Gönül, forumun 2011 en iyiler plaketini Tuba Hanım’a taktim etmek için bir organizasyon yaparken, kendisine asi-demir.com’un Tuba Hanım için hazırlamış olduğu andacı da verip veremeyeceğini sordum. Bu aslında Nisan ayında hazırlanmış bir çalışmaydı. Yine televizyondizisi.com'un organizasyonunu yaptığı, Murat Yıldırım’ın 2011 doğum günü kutlaması çerçevesinde ona özel hazırlanmış andaç ve ayraçlar serisinin, Tuba Büyüküstün’ün 2011 doğum günü anısına yapılmış devamıydı. Ne şartlarda verilebileceği bile bilinmeden koleksiyonun devamı niteliğinde yapılmışlardı. Havalara uçmuştum elden verilebilecek olmasına Gönül sayesinde. Çünkü sevgili Murat Yıldırım’ın çalışmalarını kendisine ulaştırmak da yine Gönül’le kısmet olmuştu. Bunu en iyi şekilde yapacağını biliyordum.

Set ortamında yapılan ziyaretlerde kalabalık gurupların rahatsızlık verdiğini bildiğimden hiç aklıma bile gelmemişti benim de guruba katılma ihtimalim… ta ki Gönül beni davet edene kadar. Ve bir anda yön değiştirdi her şey. Yine de bir sürü sorun vardı. Geç bir saate randevu verilebilirdi veya benim uygun olmayacağım bir zamana… hala katılamayabilirdim Gönülçelen setini ziyaret ederek plaketi verecek olan guruba. Ama şanslıymışım… Cuma 12.00 – 13.00 arası verilen görüşme saati sevgili Tuba Büyüküstün ile tanışmamı mümkün kıldı.

Heyecanla bastırdım ayraç çalışmasını… Döküman evindeki delikanlı “Aaa bu Asi değil mi?” diye sordu usb’den ekrana kaydettiğinde çalışmayı. “Evet” dedim “O”… “Seyrettiniz mi Asi’yi?” Seyretmiş… çok uyumluymuş üstelik ikisi. Sormadım artık ne demek istedi! Çalışmayı bırakıp ekranda, başladık Asi üzerine sohbete. Hadi bayan izleyenler duygusal, takipçi… ama bir erkek izleyenden duymak böyle bir yorumu… ilginçti. Ayraçların hikayesi burada bitmedi… Elimde basılı malzeme, soluğu tuhafiyecide aldım. Daha püskül ve kurdele beğenilmeli. Çalışma siyah-beyaz… karakterlerde öyle… Murat Yıldırım’ınki ‘siyah’ aksesuarlıydı, Tuba Büyüküstün’ün ki ‘beyaz’ olmalı. Birkaç tonda beyaz püskül var… hangisi yakışır görmek için ayraçların üzerine koydum. Sevgili usayken’ın Tuba Büyüküstün’e imzalatmak üzere hazırladığı bir görselde çıktı diğer basılı malzeme ile birlikte açığa…. “Aaaa bu Asi değil mi?”… tuhafiyeci bayan resmen şaşırttı beni, çünkü benzer sözleri daha biraz evvel duydum … “Ben bu kıza bayılırım… sizin ne işiniz var bu kızla?”… Hiçbir işim yok… canlandırdığı karakterlerden birini yorumluyorum… Asi’yi. Resmi o kadar beğendi ki iki kopyadan birini muhakkak istedi. “Olmaz” dedim… “Tuba Hanım’ın kendisine imzalatabilmek için hazırladık bu resimleri. Size ayraçlar hazır olduğunda onlardan getiririm bir tane”… bir asi sözüyle, anlaştık. Asi canlandıranına gidecek ayraçlar olan bitenin şahidi.

Biricik biricik özenle kesildi, andaca püskül ayraçlara kurdeleler eklendi. Her şey hazır. Zarar görmemeleri için çifter çifter zarflara konularak akşamdan dikkatlice çantaya yerleşti. Artık bundan sonra benim heyecanımı yenmem gerekli…

Buluşma günü geldi, Sevgili Simge’yi alacağım , Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçeceğiz, Gönül bizi Beşiktaş da bekliyor olacak… onu da yoldan toplayıp Gönülçelen setinin olduğu Taksim’in altındaki Cihangir semtine gideceğiz. Her şey harika. Gün güzel, güneşli. Ne çok sıcak ne çok soğuk. Zaten olsa bile bizde fark edecek hal yok. Asi ekibinin Monte Carlo katılımı ile hareketlenen forum ortamı sohbetleriyle, trafiğin elverdiği ölçüde erken vardık Cihangir’e. Ekibe katılacak olan sevgili İlhan çoktan buluşacağımız kafeye gelmiş. Şipşirin bir Cafe Cihangir’in arka sokaklarında. İçerisi sıcacık döşenmiş. Sevgili İlhan’ın içtiği damla sakızlı türk kahvesinin kokusu yayılmış mekana ve gitmemiş yerden tavana kadar olan camların kapıları ardına kadar açık olmasına rağmen. Nasıl cazip geliyor bir yorgunluk kahvesi o sabahın koşuşturmasından sonra. Hemen kendi siparişlerimizi veriyoruz. Buluşmaya bir saat evvel gelmişiz, Tuba’yı görme fırsatından evvel bir saat de oturup dostlarla sohbet etme şansımız var. Bulunmaz bir fırsat… Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz o arada. Gönül uyarıyor, 12’ye geldi, gidelim sete diye. Toparlanıyoruz. Set ortamının nasıl olduğunu bilmediğimden, ben de Tuba Hanım’ın ayraçlarını, plaketin olduğu çantaya koyayım diye düşünüyorum. Nasıl bir imkan yaratılacak bilmiyoruz, orada çanta açıp kapamakla uğraşmayalım.

O da ne!.. Çantanın içi boş… Ayraçların paketi yok. Başımdan aşağı kaynar sular akıyor… akıyor… akmaya devam ediyor. Çantayı kapatıp tekrar açıyorum. Elimi sokup iyice karıştırıyorum… kalın zarfa değmiyor bir türlü elim… daha kimsenin haberi yok, herkes kendi eşyalarını toparlanma telaşesinde, ben kendi kendime debeleniyorum. “Ayraçlar yok” diyebildiğimi hatırlıyorum. Gönül şaşkın bakıyor… İlhan “Dur… telaşe etme, belki arabada bıraktın diyor”… Hayır… ne arabada bıraktım, ne de çantanın dibi kara delik olup yuttu ayraç paketini… sadece ben başka bir çantayı alıp evden çıktım. Emeğe mi yanarsın, Tuğba Hanım’a elim boş geldiğime mi! Hele imzalatacağımız resimler… sen tuhafiyeci hanıma vermez misin? İşte olacağı budur… artık akla gelenleri say say dur. Deli olmak işten değil. Ne yapacağız? Önce durup sakinleşeceğiz. Cüzdanımda duruyor hala doküman evine çıktı almak için götürdüğüm usb, ayraçlara o an için yapabileceğim hiçbir şey yok ama hemen bir fotokopici bulup en azından resimleri tekrar bastırtabilirim. Dostlarla birlikte sete doğru yürüyoruz. Onlar beklerken ben ana caddeye çıkıp bir fotokopici bulmak üzere harekete geçiyorum. Birileri bana acımış olmalı, çok da aranmadan işlerimi hallediyorum. Geri döndüğümde arkadaşlar hala ‘set’ olan binanın giriş kapısının yanında bekliyorlar. İyi bari… en azından onları kaybetmemiş olduğumu anlıyorum.

Bu bekleyiş sürerken, nasıl bir sokaktıysa o… bana sanki Türk sinemasının bütün simaları o sokaktan geçmeyi seçmiş gibi geliyor. İlhan’ın ve Gönül’ün tanımadığı kimse yok… ben artık iliştiğim sokak korkuluğundan dönüp bakmaya bile yeltenmiyorum. Kimseleri tanımıyor olmamla dostlarımı kendime güldürüyorum. Günün erken saatlerinde setin önünden geçip Cafe’ye giderken büyükçe bir karavan görmüştük. Oyuncular orada hazırlıklarını yapıp geliyorlarmış çekim yapılan apartmana… önce Cansel bey geliyor üzerinde siyah saten pijamalar ayağında terliklerle sokağın alt ucundan… bir müddet sonra da Tuba Hanım hazırlanmış olmalı… onun geldiğini görüyoruz, yanında bir bayanla. Onu ilk görüşüm bu uzaklıktan oluyor… o uzakta bir siluet halindeyken.

Sabah evden çıkmadan sevgili usayken’e yazdığım iki satırlık not aklıma geliyor… "Tuba konusunda kendimi ne kadar yatıştırmaya çalışsam da ‘ÇOK HEYECANLIYIM’ aslında hala biraz korku da var, onun için yatışamıyorum herhalde. Kendisini gördüğüm ilk anlarda, ilk göz göze gelişlerimizde hayatta kalabilirsem… sanırım gerisini de getirebilirim diye düşünüyorum.” Göz göze gelmiyoruz o uzaklıktan ama bana sakinleşme fırsatı tanıyor o siluet. Hafif bir rampa var bize… daha doğrusu çekimin yapıldığı apartama doğru… yavaş yavaş çıkıyorlar. Asi’nin o asker adımları yok Tuba Büyüküstün’de… en azından ben onu ilk gördüğümde, sakin bir havası var. Girişte oyalanmadan apartmana giriyorlar. Biz bekliyoruz… insanlar geliyor… insanlar geçiyor… sokağa kurulmuş portatif bir kahve-istasyonundan kahve ve çay ikramı öneriliyor… Gönül bir yerlerden yeşil erik ve sandviç bulup yiyor. Bekliyoruz… apartman girişi vızır vızır. İçeriye sürekli bir şeyler taşınıyor… içeriden sürekli bir şeyler dışarı çıkartılıyor. Sokakta boy boy alimünyum ve bayaz köpük panolar duvara dayalı duruyor. Devasa bir kamyonun içi marangozluk ve elektrik işleri için kullanılan alet adevatla dolu… sürekli hareket halinde insanlar dolanıp duruyor. Bir ara mola veriliyor olmalı. Apartman girişi, merdivenlerine personelin oturup dinleneceği kadar sakinleşiyor. Derken Gönülçelen’ın ‘Kobra’sı ile konuşma fırsatı yakalanıyor.

Sonunda çekim bitmiş olmalı… Tuba Hanım merdivenlerden inerek yanımıza geliyor. Üzerinde siyah kolsuz yazlık bir elbise var ve yine yeleğimsi uzun bir şey eteklerine kadar uzayan… ayağında parmak arası sandaletler… saçları arkadan hafif toplu, uçları serbest ve dalgalı. Bunlar sonradan fark edeceğim şeyler, ilk algıladığımsa bütünündeki zerafet olacak. Ve tabi bizimle buluştuğu andan ayrıldığı ana kadar kaybetmediği o doğal nezaketi. Öncesinde aramızda konuşulduğu şekilde hareket etmeye başlıyoruz. Sokak ortasında eski bir apartmanın girişinde bize ayırabildiği vakti en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz. İlhan resim ben video çekmek için izin istiyoruz. Memnuniyetle onay veriyor.

Çekimlerimiz başlarken, Gönül plaketten başlayarak onun için getirdiklerimizi kendisine takdim etmeye başlıyor. Görsel bir çalışma ile birlikte sevgili minikkulak’ın , bir Tuba Annesinin onun için özel olarak kaleme aldığı bir mektup da Tuba Hanım’a veriliyor. Sokak dar, yarısı park etmiş arabalarla dolu… insanlar aşağı yukarı gidip gelirken… bizler elimizdekilerle resim ve video çekmeye çalışıyoruz. Sokağa arabalar girdikçe Tuba Hanım…. “aman araba geliyor” diyerek uyarıyor, ellerini gayriihtiyari bizlere doğru uzatıyor… o sokak zaten kalabalıktı ama sanki Tuba Hanım kapıya geldiğinde birden daha bir hareketleniyor. Kaç arabadan kaçtım… kaç yaya önümden geçip kaydı engelledi sayamadım bile… ama son olarak maceralı resimlerimizi Tuba Hanım’ın ellerinde görüyorum. İmzalayacak ama nerede?

Geriye doğru dönüp bir ayağını merdivene koyuyor, dizinin üzerine plaket kutusunu yerleştirip kendine portatif bir yazı alanı oluşturuyor. Gönül’ün sesini duyuyorum hayal meyal… “uzaklardan usayken hazırladı bu resmi” diyor… Resim’de yarım Tuba profili var… çok beğeniyor. Bu tarz çalışmaları sevdiğini söylüyor… andacının arka ve ön kapağındaki yarım Tuba profilleri aklıma geliyor… bir yandan da imzalıyor. Elimde hala video… kendisini kaydetmeye çalışırken “Aslında bir ayraç kolleksiyonu hazırladığımızı ama aksilikle unutulduğu”nu söylüyorum. Bir sakınca oluşturmayacaksa, basın danışmanına veya menajerine kargo ile göndererek kendisine ulaştırmak isteyeceğimizi söylüyorum. “Tabi, olur” diyor…

İzni olursa kendisiyle bir resim çektirip çektiremeyeceğimi soruyorum. Kabul ediyor. Zaten uzun boylu… eğimli kaldırımda aşağıda durunca da kendimi iyice küçülmüş hissediyorum o an için… ama ne önemi var… ellerimi önümde kavuşturup yanında duruyorum… sanki o kolunu arkama doğru uzatıyor. Ömür boyu saklanacak, iki poz resim çekiliyor. Yerime döner dönmez yeniden kayıda başlıyorum. Bizlerin resim çektirdiğini görenler oluyor, onlarda Tuba Hanım ile resim çektirmek istiyor. Herkese ‘olur tabi’ diyor… önce bir bayan kucağında çocuğu… ardından iki bey yanımıza yanaşıyor. Resim çeken bey ile yan yana duruyoruz, o fotoğraf alırken ben video kaydındayım hala… yanımdan bir ses duyuyorum. Arkadaşına “Sarılsana…”diyor. Ağrıma gidiyor… Tuba Hanım’ın resim çektirmeyi kabul etmesi demek insanların ona sarılmasına da izin verdiği anlamına gelmiyor. Yaz günü, üzerinde incecik elbiseler, kimsenin kendisine dokunmasına katlanmak zorunda olmadığını düşünüyorum. Bir hanım olarak ben bile ellerimi önümde tutup onun kişisel alanına saygılı davranma özenini göstermişken… bu ‘rahatlık’ beni ‘rahatsız’ ediyor. Onun hakkında söylenen ‘mesafeli’ oluşları aklıma geliyor… Dayanamayıp ben müdahale ediyorum yüksekçe sesle… sarılması “gerekmiyor”.

Sokak sakinleşmeyecek… tam tersi daha da kalabalıklaşacak gibi geliyor. Çünkü karşı bina neresiyse… artık oradan da insanlar pencerelerden sarkmış sokakta olan biteni seyrediyor… “Tuba hanım… buraya da bakar mısınız?” gibi sesler yükseliyor… onlar da oradan resim çekiyor olmalılar. Bizim artık gitmemiz gerekiyor. Kamerayı durdurup diğer dostların neler yaptıklarına bakıyorum. Bir toparlanma halindeyiz. Ayrılmadan… onunla yüz yüzeyken son bir şey söylemeden duramıyorum… ayracını kendisine gecikmeden ulaştıracağımızı, kitap okumayı sevdiğini bildiğimizi, kendisi için hazırladığımız ayracı da keyifle kullanmasını dilediğimi söylüyorum… ve veda ediyorum.

e.min/Cihangir/İstanbul/03.06.2011


Alternatifi:

tuba büyüküstün plaket buluşmamız | izlesene.com

2 Haziran 2011 Perşembe

Heyecan...

Bugünler de farklı bir heyecan yaşıyoruz… İzlemekten bıkmadığımız, konuşmaktan yorulmadığımız ASİ dünya kulvarında…Yarıştığı kategori tüm açıklamalarınıza rağmen beni pek mutlu etmese de heyecanla bekliyorum… Birinci olup olmaması benim için önemli değil… Eğer sadece izleyen ben olsaydım bile hep yüreğimin bir yerlerinde olacaktı…Ama bu heyecanı babacığımla birlikte paylaşmak isterdim… Dizi devam ettiği sürece yan yana göremediğimiz oyuncular yan yana yürüyecek… Umarım hayal kırıklığı yaşamayız…Aslında en çok da bunu merak ediyorum… Oradaki tavırları çok önemli kafamda soru işaretlerinin çözümü için…Tabi 3. şahıslar izin verirse… Umarım yapımcısından oyuncusuna , yönetmenine herkes yaptıkları işin boyutunun farkına varmışlardır…Bu festival haberlerinin sıklaşması üzerine 1.bölümden başlayarak izlemek istedim… İzleyemedim… Kıskandım Asi’yi… Babası hep yanındaydı… Demir’e üzüldüm… Galiba kafayı yiyorum… Ne kadar özdeşleştirmişim her şeyi… Kendi kendime karar verdim… Bir süre ASİ’den uzak duracaktım… Yapamadım… Şiir sayfasına döndüm… Saatlerce şiir araştırdım… Sevgili e.min’in iç döküşlerine, sevgili usayken ve fundanın görsellerine uygun şiirler baktım … Bazen bu iç döküşlere görsellere yetecek,ifade edebilecek şiirler bulmakta zorlandım… Biz de 4 gün tatil var… Fırsat buldukça ekleyeceğim…

Emeklerinize, yüreğinize sağlık sevgili e.min ve usayken ve sevgili funda…

CEYHAN, 1 Haziran 2011



snm'den alıntı...

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Monte Carlo TV Festival VIP 2011 list

Festivalin Katılımcılar Listesinde yer alan Asi ekibi...

ASI

BUYUKUSTUN Tuba
GIRITLIOGLU Ilgaz
MERCAN Cevdet
ONES Nilgun
YILDIRIM Murat





http://www.tvfestival.com/content/Talent-list/talent_listUK.php?trk=ved

28 Mayıs 2011 Cumartesi

Duy sesimizi...

Eyüboğlu, A 2011, alice, Milliyet Televizyon, Mayıs, sayı:294, s.3



http://www.yazaroku.com/fyasam-magazin/ali-eyuboglu/28-05-2011/dizi-izleyicisi-nasil-degisti/348854/.aspx

27 Mayıs 2011 Cuma

Asi olduk isyan bile etmeden

İsyansız asileriz biz.
Ne korsan gemilerinde paylaşamadığımız hazine için kaptanlara başkaldırdık ne de bir şeyleri yıkıp yakmaya heveslendik asi olmak için.
Sadece bir dizi izledik.
Sadece 71 hafta süren bir dizi.
O kadar.
Asi oluverdik hemencecik sonrasında.
Hem de isyan çıkarmadan. Denizin ortasında değil. Yağmur damlasının kimileyin dualarla beklendiği tarlalara bezenmiş Hatay ovalarında asi olduk biz.

Bu asilik öyle bildik asiliklere benzemez.
Asi dizisinin asileri, yakmaz ama yanar.
Vurgunu olunan tüm kavramların, masmavi gökyüzü altında uzanan yemyeşil tarlaların üzerinde yaşanan sımsıcak bir sevginin ateşiyle sadece sevdalılar değil diziye sevdalılar da yanar. Yananlardan bir nehir olduk.

O nehrin adı Asi’ydi.
Asi olduk biz de Asiye ile.
Aktık asi asi, Asiye ile.
Düz akmakmış, ters akmakmış demedik, aktık. 71 hafta boyunca düz aktık. 72. haftadan beri ters akıyoruz.

İçin için sevdiğimiz ama sesli sesli hiç söylemediğimiz belki sevdiğimizi bile farkında olmadıklarımızı yakaladığımız az rastlanır bir diziyle tarlalarda gezinirdik Asi dizisi ile. Şimdi bu sayfalarda geziyoruz. Tarlalarda ektiğimizi şimdi bu sayfalardan biçiyoruz.

En görkemli yapılarda ağırlandık. Teknolojiden uzak, elektrik düğmeleri yetmiş yıl öncekinden, duvarları taştan, damı kırmızı kiremitten, bazen dış duvarlarının sıvaları dökülmüş, bazen koltuklara, masalara el işi örtüler serpiştirilmiş, avlulu, rüzgarlı, teraslı taştan ama yürekleri pamuktan bir ailenin sohbetlerine kulak verdik. Kız kardeşlerin odalara kapanıp gizli dertleşmelerinin saklı anlarına girdik. Orada asisever olduk.
Bir diziye can verdik. Dizi bile unuttuğunu dizi olmaklığını. Diziyi diri yaptık.
Dipdiri bir dizi oldu Asi.
Hala taptaze, hala esintisi kulağımızda çınlıyor. Hala kuraklık sonrası tarlalara düşen ilk yağmur damlalarının toprağa düşüşü, toprağın buğulanışı, damlayla toprağın buluşmasının kokusu burnumuza burcu burcu değerken gözümüzün önünde yağız atlar geziniyor Samandağı sahillerinde. Kuytu bir saklanma köşesi beliriveriyor gözlerimizin önünde. Issız kalmış bir tepedeki ağacın altındaki yosun tutmuş taşın üzerine oturmuş, kollarını dizlerinde kavuşturmuş buğulu bakışları aşağıdaki Hatay Ovası’nda gezinirken aslında gözleri bambaşka bir hayalin peşinde olan bir kızın hemen yanı başında o hayalin belirmesini biz de bekliyoruz haftalarca. Belki o lastik çizmeli çağdaş Scarlett O’Hara’dan da çok. Orada biz onlardan olduk onları bizden ettik.
Sonra bu da yetmedi. Bir dizi ile bir dizi değişiklik oldu hayatımızda.
Öyle canlıymışcasına gördük, öyle benimsedik ki dizimizi bir sonraki haftaların olacaklarını merakla beklemek yerine bunları haber veren sitelerin kapılarını çaldık.
Kapıyı açan çoktu.
Bir müddet sonra biz de açanlardan olduk yeni çalanlara.

İşte oradan buraya aktık. Asi Nehri hep akar.
Biz de akıyoruz Asi sularına kapılmış halde.
Acemi Demirci, 27.05.2011

26 Mayıs 2011 Perşembe

Asi...

ASİ’ye her gün başka gözle bakıyorum…Her gün yeni şeyler keşfediyorum…Uzun süredir izleyemiyorum… Daha doğrusu izledikçe hisleniyorum… Onun için izlemeye ara verdim…Bu dizi ailemle o kadar çok özdeşlemeye başladı ki…Umarım sonumuz da dizinin sonu gibi güzel olur… Hastahanede olduğum sürece Demir’in hastanede olduğu kısımları hep hatırladım… Demir ve Asi için, kızı için, sevdikleri için ne zor günlerdi… Bizim için de öyleydi… Sımsıkı sarmak istediğin sevdiğinin sağlığı için uzak kalmak ne zordu… Ya da onun sevdiklerine dokunamayışı ne zor… Kapılarda beklemek ne zordu…O dönem Asi çok eleştirilmişti… Ne kadar soğukkanlı davranıyor denmişti… Yaşayınca anladım… İçinde fırtınalar koparken rol yapmak herhalde yaşamdaki en zor rol… Eminim ki Asi’de kıyıda köşede bizler gibi gözyaşı dökmüştür… Asi doktora çok soru sormamıştı… Neden detaylı öğrenmiyor demiştim… Gerçekten soramıyorsun… Duyacaklarından korkuyorsun…

Sevgili minikkulak’ın deyimiyle Asi bir dizimiydi… Değilmiş… Tam da yaşamın ortasından bir kesit… Bir aşkın ötesinde bir yaşam öyküsüydü… Masal diyemiyorum… Çünkü masallar hayalidir,gerçek değildir… Asi o kadar gerçek ki… Nedense son zamanlar Asi beni kederlendiriyor…

CEYHAN, 26 Mayıs 2011

20 Mayıs 2011 Cuma

Çizmeli Kedi

Çocukluğumun Çizmeli Kedi'sinden Yetişkinliğimin Lastik Çizmeli Kızı'na Masallarım

Benim çocukluk masallarında çizmeli kedi vardı.

Erişkinlik masalımda da lastik çizmeli kız.


Lastik çizmeli kız çiçekli basmalar, pazenler giyer dolanırdı mısır tarlasında, kırda, ağılda, koyun sürüsünün içinde.

Hastalanan sürünün başında uyur, saçı, üstü başı toza samana bulanırdı.


Hatay’ın bereketli ovalarındaki tarlalarda uyuduğu da olurdu, yastığı kır çiçeklerinden .

İlk sevdası tarlalardı onun.

Topraktı yani.

Sonradan başka sevdalar da öğrendi.

Demirden bir sevda.

Toprağın yanında demiri de sevdi. Demir zaten toprakta bulunmaz mı? Demir, topraksız olur mu?

Lastik çimeli kız öyle sevdi ki sevgisi demiri eritti, nefreti sevgiye dönüştürdü.


Sevginin, sevdanın göze gelen kır çiçeğiydi onlarınki. Ne İstanbul’un yalılarında ne sahillerin gece ışıklarıyla süslü lüks otellerinde filizlendi. Hatay’da bir tarla kenarında, tozlu bir kır yolunda, atların terkisinde büyüyen bir sevdaydı.

Tozlu bir yolda başladı öyküleri.Toza dumana bürüdü etrafı ama tozlanmadı.

Üstü kabuk bağladı kimileyin ama kabuk hep kavladı, kan kırmızı bir sevda kabuğun altında işledikçe işledi.

Bizim gözümüz gördü bunları, içimize işledi tozlar da, toza dumana katan sevgiler de.

İşlemek sırası bizde şimdi.

Asi dizimizi, sadece 71 hafta süren, Cuma günleri akşam saat 20:00-22:00 arası o tek tek damlaların su birikintisine düşercesine notalaştığı müziğiyle evimizin kapısını çalan dizimizi, geç bulup çabuk kaybettiğimiz masalımızı şimdi biz işliyoruz.

Büyükler de masalları sever.

İnanmayanlar bize baksın.
Acemidemirci, 18.05.2011

19 Mayıs 2011 Perşembe

Asi'ye ilgi...

Bakanlık dizileri desteklesin

Kültür ve Turizm Bakanlığı sinema sektörünü desteklemek adına, uygun gördüğü filmlerini finansal anlamda katkıda bulunuyor. Pek çok sinema filminin jeneriğinde 'T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkılarıyla çekilmiştir' ibaresini görüyoruz.
Pek çok yapımcı ve yönetmenin hayallerini gerçekleştirmeye yarayan, sinemamıza ivme kazandıran, uluslararası festivallerde ödüller kazanmamaya ön ayak olan bu uygulama, bazı sinemacılar tarafından eleştirilse de bana göre çok faydalı bir devlet sübvansiyonu.
Bu yıl Cannes'daki televizyon fuarına katılanlar, organizasyonu Türkiye'nin ayakta tuttuğunu söylediler. Türk dizileri ve programları, pazarı hareketlendirmiş. Pek çok Türk yapımcı, düzenlediği özel lansman geceleriyle hem Ortadoğu hem de Avrupa televizyonlarının ilgisini çekmiş, satış gerçekleştirmiş.
Düne kadar sadece mal satılan bir pazar olarak görülen Türkiye'nin televizyon sektöründe 'ihraç eden ülke' konumuna geldiğini görmek çok sevindirici. Özellikle Balkanlar ve Ortadoğu, Türk dizi ve programlarının bir numaralı müşterileri. Bulgaristan'a, Romanya'ya, Yunanistan'a giden işadamlarımıza, yabancı şirket yöneticileri ciddi toplantılar sırasında "Filanca dizinin sonunda ne olacak, lütfen söyleyin" diyorlamış...
Son olarak Asi dizisinin çok önemli bir festivalden 'en iyi soap opera' dalında (Bizim Brezilya dizileri diye adlandırdığımız kategori) ikincilik ödülüyle dönmesi de bu ilginin en büyük göstergesi.
Özelikle MBC yayın portalında gösterilen Türk dizileri, Ortadoğu ülkelerinde büyük bir ilgiyle izleniyor. Balkanlar'ın yanı sıra Türki Cumhuriyetler de dizilerimize büyük talep gösteriyorlar. bu dizilerin başrol oyuncuları, Ortadoğu, Balkanlar ve Türki Cumhuriyetler'de en büyük reklam kampanyalarında rol alıyorlar. Pek çok Ortadoğulu turist, sırf dizilerin çekildiği mekanları görmek için İstanbul'a akın ediyor.
Durum böyle olunca, dizilerimizin ve diğer televizyon programlarımızın Türkiye'nin tanıtımında giderek daha aktif bir rol üstlendiklerini söylemek mümkün. Bu durumda Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın sinema sektörüne yaptığı finans yardımını, televizyon sektörüne de uygulaması çok yerinde olacak. Yakında, jeneriğinde "T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkılarıyla hazırlanmıştır" ibaresi yer alan diziler görürseniz şaşırmayın

http://www.sabah.com.tr/Gunaydin/Yazarlar/aytug/2011/05/08/bakanlik-dizileri-desteklesin

Yüksel Aytuğ 8 mayıs 2011,

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Asi Nehri tersine akar...

Eskiler bilirlerdi ki Asi Nehri ters akar.
Hiç yalan söylediği var mıdır eskilerin?
Onlar ne söylerlerse doğru çıkmaz mı?
Biz de belli bir yaşa gelince anlamaz mıyız onların doru mu doğru söylediklerini.
Ve tutturmaz mıyız bir şarkı;
“Annemi daha iyi anlıyorum” diye dizelenmiş.
“Bir dizi izledik hayatımızda bir dizi değişiklik oldu” diye yazmıştım evvelce. Artık silinmiş, yitmiş , kapanmış sayfalarda, sitelerde.
O dizi, bizim dizimiz Asi’ydi elbette.
Asi Nehri gibiydi adı.
Adını Asi Nehri’nden alan Asi dizisinin izleyicileri de birer Asi Nehri.
Dizilerin bitmesiyle orda yakalanmış içtenliklerin, soylu sevgilerin, kültürel verilerin, tarımın canlı olarak seyrinin, aile dayanışmasının içimize kök salmış sevgisinin bitmeyeceğini, bitmek ne kelime belli bir olgunluğa ererek dallanıp budaklanacağını göstermiş, hep de gösterecek kadim izleyicileriz.
Bir dizi biterse geride yeni yapılan onlarcası var demesini bilemeyenleriz.
Asi dizisinin asi nehriyiz biz.
Bitmişlikten bitmemişliğe, başlangıca, başlangıçlara akıyoruz.
Hala burnumuza eskimiş koca çiftliklerin köhnememiş taş evlerinin büyük mutfaklarında pişen Hatay yemeklerinin kokusu geliyor.
Hala çiftliğin önünde uzanıp giden palmiyeli yolun gölgesi aklımıza düşünce, içimize de bir serinlik düşüyor.
Ayak izleri çoktan silindi gitti çiftliğimizin kızlarının.
Asi’nin, zarif ve kırılgan Defne’nin, Aslan’ın, diğerlerinin.
Ama bizim yüreklerimizdeki ayak izleri silinmiyor.
İz düşümleri işte bu satırlara kelime olup düşüyor.
Acemi Demirci, 18.05.2011




Leona'dan alıntı...

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Demir & Murat

Demir'i Murat Yıldırım'ın ellerinde görmek de kısmet olacakmış...

Murat Yıldırım...

Sevgili GÖNÜLCE’nin önderliğinde Televizyondizisi.com bir aktivite organize etti. 13 Mayıs’da doğan Murat Yıldırım için bir kutlama düşünüldü. Gerek yurtiçinden gerek yurtdışından forum ve sitelerden kendisi için gönderilen çalışmaları oyuncuya iletmek ve sevenleriyle bir noktada buluşturmak amaçlandı. Murat Bey’in yoğunluğundan dolayı bu aktivite gününde yapılamadı ama sonunda beklemeye değer bir buluşma gerçekleşti. Bu aktiviteye www.asi-demir.com olarak bizde hediyemizle, sorularımızla ve ricamızla… seve seve katıldık.

Sitemizdeki Murat Yıldırım profili başlığında kullanılmak üzere usayken’in hazırlamış olduğu resmini imzalamasını rica ettik. Sağ olsun kırmamış ve imzalamış… çok teşekkür ediyoruz.

13 Nisan 2011 doğum günü anısına hazırlanmış, e.min yorumlarda ‘Murat Yıldırım’ adı geçen 13 pasaj ve görseline 13 ayraçlık koleksiyonu içeren bir andacı da sevgili GÖNÜLCE’den kendisine bizim adımıza vermesini rica ettik. Bu buluşma için özel olarak hazırlanmış bütün çalışmaları olduğu gibi bizim emeğimizi de ilgiyle incelediğini görmekten mutlu olduk.


Buluşmaya katılan sevgili Simge’den ise Murat Yıldırım’a sormasını rica ettiğimiz sorularımız oldu. Oyuncumuzun öğrenmek istediklerimize yanıtları…
“…Murat Bey'le sohbetimize ilk olarak kendisine yöneltilen ve Sevgili Mine Ablam'ın bana göndermiş olduğu 3 soru ile başladık...
Birincisi herkesin merak ettiği bir soru... 13 Nisan'da doğan Murat Bey'in saat kaçta dünyaya geldiği. Bu soruyu soran arkadaşlarımızın özellikle Orta Doğu’da ki fanları olduğunu da belirttim. Böyle bir soru karsısında şaşırarak gülümsedi önce. Sonraysa sevenlerinin sevgisini yürekten hisseden bir eda ile sabah 6:00 olduğunu dile getirdi.
Ardından kendisi adına açılmış olan resmi fan sitesinden bahsettim. Orada "Murat Yıldırım'dan mesajlar" adlı bir bölüm olduğunu ama ne yazık ki ilgiden yoksun bir şekilde sitenin varlığını sürdürdüğünü ve neden böyle olduğunu sordum. Kendisi bu konuda haklı olduğumuzu ve yoğunluğundan ötürü yeteri kadar ilgilenemediğini söyledi. Ama dikkate alıp profesyonel bir destek ile bu konuda elinden geleni yapacağını da sözlerine ekledi.
… …
… Asi hakkında da sohbet ettiğimiz Murat Bey bu projenin kendisi için çok önemli olduğunu içten bir ifade ile dile getirdi. Hatta dizi de severek oynadığını ve her zaman da ayrıcalıklı bir yanı olacağını da ekledi. Asi'nin geniş kitlelerce seyredilip beğenilmesinden dolayı hissettiği mutluluğu bizlerle paylaştı. Özellikle 51.'si yapılan Monte Carlo TV festivalinde Asi dizisinin ilk üç eserlik listeye girmesinden çok büyük onur duyduğunu, bu haberi eşi Burçin Hanım’la birlikte Mesut Yar'ın yazısından öğrendiklerini ancak basının bu önemli habere yeteri kadar yer vermediğini söyledi. Eğer ödül töreni için çağrılırsa seve seve katılacağını fakat düşüncelerine göre katılımın yapımcı tarafından olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu ifade etti…” Simge -15 Mayıs 2011
Bu günün bütün detaylarına ve zengin görsellerine http://www.televizyondizisi.com/forum/index.php/topic,79.3360.html adresinden ulaşabilirsiniz.


"Zordur sevdiginiz insanları kaleme almak..."
Sevgili Simge, gerçekten zordur sevdiğin insanları kaleme almak ama sen bunu başarıyla yapmışsın... çok teşekkür ediyoruz içtenlikle bizimle paylaştığın yazın için.

Murat Yıldırım'ın Resmi web sitesine ve fanclubına daha yakın ilgi göstereceğini, kariyerini destekleyecek, bize kendisiyle ilgili bilgileri birinci elden ve en doğru şekilde verecek olan bu araçları daha etkin kullanacağını duymak sevindirici. Oyuncularımızın da son derece rahatsız olduğu ama engellenemez bir şekilde haber haline geliveren gerçek dışı söylentilere son vermenin bu kaynakları aktif olarak kullanmasıyla çok büyük ölçüde sonlanacağına inanıyorum.

Her ne kadar burçların insanlar üzerindeki etkilerine ihtiyatla yaklaşsa dahi, şahsen tipik bir Koç burcu olduğunu, yaşamsal haritasının bu burcun özelliklerini taşıdığını gözlemlediğim sevgili Murat Yıldırım'ın
doğum saati için de teşekkür ederiz. Gerçekten yabancı takipçileri kadar bizlerde bunu merak ediyorduk.

Monte Carlo TV film festivali konusundaki görüşleri, davet edilmesi halinde katılacağını bildirmesi de çok sevindirici. Sansasyon peşinde olan basına karşı, ne kadar şanslıyız ki, oyuncular ve yer aldığı projeleri takip eden siteler var ve bu konudaki fikirleri kendilerine sorulup cevap alınabiliyor. Hiç değilse bu yolla düşüncelerini kamuoyuyla ve takipçileriyle paylaşabiliyorlar. Elbette dileğimiz diğer oyuncularımızın ve yapımcı firmanın da bu konuda görüşlerine ulaşabilmek.

Sevgili Gönül’e, Simge’ye, Volkan’a ve İlhan Hanım’a, bu keyifli projeyi hayata geçirdikleri ve bizlere alabildiğince zengin bir şekilde aktardıkları için tekrar teşekkür ederim.

e.min / televizyondizisi, Murat Yıldırım başlığı, 13.05.2011



Murat Yıldırım’ın resmi fan club’ını bilmeyenleriniz olabileceğini düşünerek linkini alıntılamak isityoruz;
Bugüne emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz.

'Asi' damga...


Dünyaya 'Asi' damga vurdu

"Asi" dizisi, "Güzel ve Çirkin"den sonra dünyada en çok izlenen ikinci dizi oldu.

ntvmsnbc

Güncelleme: 09:28 TSİ 03 Mayıs. 2011 Salı

İSTANBUL - Eurodata dünya televizyonlarında en çok izlenen diziler hangileri olduğu hakkında bilgi veren, verileri televizyon sektöründe kabul gören bir kuruluş. Uluslararası Monte Carlo Televizyon Festivali'nde verilen ödüller Eurodata verilerine dayanılarak sahiplerini buluyor.

Festivalde bu yıl ilk defa dünyada insanların en çok izlediği diziler ile ilgili TV dizileri, komedi dizileri ve pembe diziler olarak üç dalda kategori yapıldı.

Tuba Büyüküstün ve Murat Yıldırım'ın başrol oynadığı Asi, Brezilya dizileri kategorisi olarak bilinen pembe dizi dalında ikincilik aldı.

Asi, Güzel ve Çirkin'in ardından dünyada en çok izlenen ikinci dizi oldu. Bu seçim 3 milyar televizyon izleyicisinin 67 ülkede izlediği 15 dizi arasından yapıldı.

Uluslararası Monte Carlo Televizyon Festivali ödülleri 10 Haziran'da Monaco'da yapılacak törenle sahiplerine verilecek.

http://www.ntvmsnbc.com/id/25209144/#storyContinued

Üç yıl sonra...


Bittikten üç yıl sonra ödül alan dizi!

Asi (Kanal D) izleyicileri uyuyan bir örgüt hücresi gibiler vallahi. Aşk ve Ceza’da eksen ne zaman kaysa devreye giriyorlar. Murat Yıldırım dokunulmazları çünkü... Eh Tuba Büyüküstün için de farklı değil durum. Gönülçelen isimli dizide Cansel Elçin ile arasına kara kedi girse; “Asi’deki aşkın tadı yok bu dizide” diye hayıflanıyorlar... Hakikaten yakın geçmişe imzasını atan bir aşkın sembolüydü Asi dizisi. Onun kadar güçlüsü hâlâ yapılamadı desek yeridir. Belki de bu yüzden, finalinin üstünden neredeyse 3 yıl geçmesine rağmen dünyanın en iyi pembe dizilerinden biri seçildi... Rengini kaybetmemiş bir hikaye anlatmış hakikaten de Asi. Değeri bizde bilinmese de eloğlu 20 yıl süren dizilerle yarıştırıp dereceye sokuyor diziyi. İlginç değil mi?

Mesut Yar -5 Mayıs 2011

/http://www.posta.com.tr/magazin/tele-magazin/YazarHaberDetay/Kanser_hastalari_isyan_ediyor_.htm?ArticleID=71565

Esen bir rüzgar...

Asi sayfalarından esen bir rüzgarın selam geçişiyle merhabalar, Asi sayfalarında da yazmıştım ben Asi dizisini o çiftlik, kır, bozulmamış dostluk ilişkileri, aile bağları erdemli, kirletilmemiş bir sevgi ki kimileyin Asi Nehri gibi tersine akmıştı, için çok sevdim. Sadece Asi ve Demir’i oynayan oyunculardan oluşmadı bu dizi benim gözümde. Ama o oyuncular kadar da o rollere gidecek kimseleri bulamazlardı zaten.

Ne daha önce öylesini seyrettiğim ne de sonrasında rastlamadığım, içe işleyen, can evinden yakalayan, oyundaki duygunun dizi dışına çıkıp duyumsandığı Asi dizisini tüm oyuncularıyla, sevdim sadece Asi ve Demir için değil. Coğrafyasıyla, dekoruyla her şeyiyle “Harika” dedim. Hele hele gözlerimiz o muhteşem çiftliklerin, konakların, yüksek duvarlar ardına gizlenmiş Antakya evlerinin mimari detaylarında gezindikten, görsel şölenin en olağanüstülüklerini doya doya seyrettikten sonra bugün burada bitmiş bu dizinin bitmemiş tutkusunu hep taşıyacaklardan biri oldum.

İnce dökümlü kumaşlardan tiril tiril, çiçekli desenli elbiseler giymiş çiftlik kızları ve kadınlarını seyrederken, pantolona bürünmüş, iş hayatı içinde hatta üniforma bile giyen, üniformayı resmi olarak giymese bile kendimizce bir tür üniformalar uydurduğumuz gerçek hayatlarımıza bize bir kadının aslında öteden beri hep alışılmış ve yakınlarda terk edilmiş giyim tarzını hatırladık. Sadece hatırlamadık aslında böyle giysileri nasıl da severmişiz, nasıl da özlemişiz onları da fark ettik.

Asi ile aslında yitirdiklerimizi, yitirmekte olduklarımızı da anımsamıştık. Yani diyorum ki doğayı, kibrit kutusu bloklar arasında yaşarken göremediğimiz mimariyi, mimari incelikleri, taş işçiliğini, avlulu evleri, gelenekleri, bağ bahçe içinde yaşayıp ceviz ağacı altında, huş ağacı altında, akçaağaç altında, ıhlamur altında oturup serinlemeyi; rüzgar ağaç ardan süzülüp yüzümüzü okşarken biz de ruhları okşayıcı sözlerle sohbet etmeyi artık yaşayamadığımızdan olacak unutmuşuz. İşte bunları unuttuğumuza çok içerledik.

Asi’nin hazır giyime alışmış bizlere, terzide diktirilen, kumaşı giyen tarafından beğenilip seçilen giysileri içindeki kadınlar daha anaç, daha bir başkaydı. İnsanı daha insanca ve kendi doğasında gösteriyordu bu bol, dökümlü, efil efil esintide etekleri oynaşan çekçek desenli, yakası su taşlı giysiler. Neredeyse çoğu birbirine benzeyen kumaş ve desenlerden dikilmiş hazır giysiler içinde de elbette bizler kesinlikle insan gibi duruyoruz ancak insani sıcaklığı o ev dokunuşunu, kadının kadınca doğasını, o kır çiçek, çayır çimen, dağ bayır görüp, onların içinde dolanmış olmanın; itirafı anlamına gelen çiçekli, dökümlü giysilerden biraz da moda akımları yüzünden uzağız şimdi. Şimdi çoklukla geometrik desenler, ekoseler, çizgili desenler seçiliyor giysilerde. Nasıl böylesi seçilmesin ki uzun bloklara, uzayıp giden yollara bakarak yaşarken. Oysa kırda, bayırda, alim düğmeleri, gelincikler, papatyalar, turp tepeleri, kantaron çiçekleri, çiğdemler, yabani zambaklar arasında gezerken insanlar giysilerinde ara sıra geometrik desenleri seçse de daha çok çiçekli, yapraklı, allı güllü desenler seçecektir.

O nefis taş işçiliğin alabildiğine işlendiği muhteşem ama bir o kadar da sade Kozcuoğlu çiftlik evinin teras sefaları unutulabilir mi? Rüzgarın terasın köşelerinde gezerken terasta alabildiğine uzanan yemyeşil tarlalarını seyreden ev halkını serinletmesine Hatay güneşi altında terasta içilen çaylar da yardımcı olmuyor muydu? Geceleri çiftlik duvarına oturup dertleşen Aslan da dahil dördü kız beş kardeşin konuşmaları bugünün kardeşsiz tek çocuklarının ütopyası olacak cinstendi.

Yağız atla gezintiler, esintili sahil buluşmaları, rüzgarda eğilen yemyeşil maydanoz tarlaları, Hatay yemekleri, Hatay’ın dar sokakları, eskimiş ama eskidikçe güzelleşmiş taş evleriyle çok sevmiştim Asi’nin yaşandığı mekanları. Hepimiz çok sevmiştik iyi biliyorum. O noktada da buluştuk zaten.

Biz bunları tekrar Asi ile yakaladık. Çok da sıkı tuttuk tutmasına ama sadece bizim sıkı tutmamız yetmedi.

Asi’yi oynayan Tuba Büyüküstün’ü de sevdik ama ben en çok Asi’yi, o karakteri sevdim. Elbette Tuba Büyüküstün'ün asice dökülen saçları, kalın kaşlarıyla yüzüne düşen doğallık onu çok kolay benimsememize fırsat verdi. Güney’in zengin ve okumuş çiftlik ağasının torunu hem de kızı daha İstanbul'u görmemişti. Onun bu anları açık yüreklilikle söyleme içtenliğini ama bazen yersiz bulsak da gururunu sevmişti. Asi böyleydi iste. Tuba Büyüküstün Asi’ye benzer mi benzemez mi ilgilenmedik. Biz Asimizi sevdik. Asi dizisini tümden sevdik.

Has deriden çapraz takılan çantalar, gönden çizmeler, diz altında biten bol etek pantolonlarla çağdaş Scarlett O ‘Hara olarak tanımladı ben Asi’yi Asi forumlarda. Rüzgar Gibi Geçti bir kitap adıydı evvelce benim için sadece. Scarlett O’Hara, yedi yüz sayfalık bir romanın kahramanıydı. O romanın filmi diğer filmlerin en az iki katıydı. Üç saatlik bir filmdi ve hiç bir televizyon kanalı o filmi tek kerede gösteremedi. İki bölüm halinde iki seferde gösterdiler. Bizim çağdaş Scarlett O’Hara’lı dizimizden biz böyle bir sürüp gidiş beklesek de bizim dizimiz gerçekten rüzgar gibi geçti. Gördük.

Bizim Asi dizisi bitti.

Dizideki Asimiz el oldu gitti.

O artık Hasret sonra başka biri olacak.

Benim hep çağdaş Scarlett O’Hara olarak tanımladığım Asi öyle bir rüzgar hızıyla geçse de biz geçmiyoruz o hızla. O hızla hala Asi sayfalarında esiyoruz.

Acemi Demirci 13 Mayıs 2011

6 Mayıs 2011 Cuma

Ayırımı zaman yapacak...

Sevgili Dostlar,

Sanırım Asi’ye verilen değere, yeniden bizi üzdüğü günlere geri döndük, adının Monte Carlo TV Film Festivalinde geçmesiyle. Yaralarımızı mı kanattı desek… “Gördünüz mü bakın, biz yanılmadık” diyebilme fırsat mı verdi bizlere yoksa? Bir inançta tek başına tutunmaya çalışmak hiç kolay değil… hele inandığınız şey sanalsa ve sektöründe bile ‘eğlencelik’ bir şey olarak algılanıyorsa... sadece geçim kaynağı olarak bakılıyorsa. Ona yüklediğiniz ciddiyet ve farklı görüşünüz zor anlaşılacaktır… Tabi, eğer hiç anlaşılırsa!

Sanatçılar çağlar boyu zengin kişilerin, sarayların, kralların hatta kiliselerin himayelerinde eserlerini vermişler. Leonardo da Vinci gününün koşullarında hayatını idame ettirebilmek için pek çok kişinin hizmetine girmiş. Bu güne kalan Mona Lisa’nın yerine konabilecek hiçbir şey yok… ama sipariş üzerine yaptığı bir manastır yemekhanesinin duvarını boydan boya kaplayan ‘Son Akşam Yemeği’nin de öyle…

Müzik dehası Mozart… kendi döneminde hayatını kazanmak için vermiş bütün eserlerini… Babasının temel kaygısı, oğlunda çok küçük yaşta keşfettiği bu tanrı vergisi yeteneği yaşamını kazanması yolunda değerlendirmek olmuş. Bugün hala aşılamamış olan eserlerini zamanın ‘eğlencelik’leri olarak sipariş üzerine bestelemiş. Mesela ‘Figaro’nun Düğünü’ komik operası… yada bunun tam tersi… Requiem(ilahi) dendiğinde batı müziğinde akla gelen ilk ama Mozart’ın son eseri… 150 dükaya malolmuş sipariş verenine…

Her sanatçı hayatını kazanmak için çalışmak zorunda kalmamış gerçi… çok olmasa da bu yönde de örnekler var… Toulouse-Lautrec mesela… hiç ihtiyacı yok paraya… hatta çizdiklerini sergileyebilmek için izin alması gerekmiş sürekli gittiği kabare sahibinden… zevk aldığı için vurmuş her bir fırça darbesini… ama döneminde ikinci sınıf olarak görülen afişleri sanat haline gelmiş ondan sonra…

Vinci, Mozart, Lautrec… ve hemen akla gelebilecek daha niceleri… sanat yaptıklarının farkındaydılar belki ama yaşama tutunma kaygısındaydılar ekonomik veya duygusal olarak daha çok da. Farkında mıydılar, farklı olduklarının? Olabilirler miydi?

Kızamadım sivri söylemlerini duyduğumda oyuncularımıza hiç… bu genç yaşlarında, onlar farkında olabilirler mi ki, yaptıkları bir iş tahminlerinin ötesinde sıyrılacak diğerlerinden. Ne sanat ne değil… ne kalıcı, ne uçucu… bu ayrımı onlar yapamaz diye düşünüyorum… bu sıcaklıkta değil, bu kadar günlük yaşarlarken değil… sinema filmleri mesaj veren söz söyleyen, dizi filmler tüketilen bir eğlencelik olarak algılanırken, değil. Bu ayrımı zaman yapacak. Olan da o zaten. Belki daha tecrübeli olan ekip farkına varabilirdi ‘özel’ bir şey ortaya çıkardıklarının. O da olmadı!

Katagori konusuna… benim de çok önem verdiğim söylenemez açıkçası. Keşke Drama dalında olsaydı… umarım bir dahaki sene listeye bu daldan girer Asi. Bu konuda mühimsediğim şeyse, beş kıtada günlük televizyon seyircisi reytinglerini istatistiksel olarak doğru tespit edişleri ve bu bilginin kabul görerek firmaların pazarlama stratejilerini dayandıracak kadar değer verilmesi. Asi öylesine tıklarla gelen oylarla o üç eserlik listeye girmedi… Bu çıkış S.Koloğlu’nun yazısında da değindiği gibi, dikkatleri sektöre çekecektir. O noktada Asi’nin ulaştığı yerden yukarı tırmanması lazım artık… başarılı olacağındansa hiç kuşkum yok.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Sohbet Köşesi... hepimiz için


Sevgili Asi dostlarım,

ASi Sohbet sayfasına neden gelmiyorsunuz...Anında paylaşımlarımızı görüyoruz...Sevgili usayken ve e.min bize orda sohbet etmemiz için bir sayfa açtı...Ama sizler yoksunuz orda...Hepimizin ortak isteğiydi...

Sohbetlerimizi orda sürdürelim diyorum...

Hoşçakalın..

CEYHAN

Sevgili CEYHANcığım ,

Buraya alıntıladım mesajını önce... sonra da ziyaretçi sayfasına ilave edeceğim...

Elimizdeki sayfalara daldım bu aralar. Bizleri en iyi Asi-Demir'de kaybolanlar anlar... kayboldum yine onlarda, eski günlerde. Sevgili usayken ise sorunlu bilgisayarına rağmen bizlere daha alışık olduğumuz bir formatta sohbet imkanı yaratmak için araştırma yapıyor.

Ama biz bu tarzı öğrenip hayata geçirene kadar, blog sayfaları rahatlıkla kullanabiliriz. Anlık iletiler forum formatı tarzında rahatlıkla yazılabiliyor ve anında ekrana düşüyor. Bir gmail hesabınız olması yetiyor. Sevgili usayken zaten oldukça kapsamlı açıklamalar yaptı, ben kafanızı şişirmeyeyim bu konuda...

Sohbet Köşesi hepimiz için, diyerek bitireyim

Sevgiler

Bir kadın ve bir adam...

Sevgili e.min, dün haberinizi okudum. Çok sevindim oraya da yazdım BİZ YANILMAMIŞIZ. Çok izlenmesek, rekor kırmasak ne olur. Bundan sonra 67 ülkede en çok izlenen ilk üç diziden biriyiz. Asi böyle bir şey işte, dünya anlamış bunu , daha ne diyelim. emez. Eğer Tuba oynamasaydı bu kadar izlenir miydi Asi... düşünmek de lazım! Asi'yi izleyen ve anlayan bütün dünyü insanlarına bir teşekkür de benden. Bakalım basınımız bu haberi nasıl verecek. Bence haberleri bile olmaz. Onlar kafalarını kuma gömmeye devam etsinler. Burada dünya dizisi var artık. Asi ve Tuba dünyaya açılmışlar, ne mutlu bize... böyle bir dizinin vazgeçmez izleyicileri ve sevenleri olduğumuz için ASİ ÖZELDİR VE ÖZEL KALACAKTIR hepimiz için.

Sevgili minik kulak… çok sevindik gerçekten. Takip ettiğim bütün forumlarda, coşkuyla bahsedildi bu haberden. Daha iyileri ve başarılarının devamı da gelecek diye düşünüyorum. Ne nedenini biliyorum ne de nasılını bu işin ama onlar alıp başlarını gittiler çoktan.

Bazen insan kendiyle çelişiyor. Yaşantınıza ters, düşüncelerinize ters… bir şey yapıyorsunuz. 2007’de Asi başladığında kendimle çelişen bir şey yaptım ben de. Takip etmeye başladığımı dahi fark etmeden algım onlarla ilgili duyarlaştı. Kurulan saater yok… ajandaya düşülen notlar da… Hele yapılacaklar listem! Bomboş Cuma akşamları… Oysa cumalarım farkılaşmaya başlamıştı. Müziği miydi, oyuncuları mıydı, konusu muydu, tersine akan fragmanı mıydı? Bilmiyorum da diyemediğimi hissettim şu an. Adım gibi biliyorum ki… hepsi birdendi… her şeyiyle beni çekti hikayesi ve oyuncuları içine.

Ama asıl bir kadın ve bir adam… Kimdi bunlar? Hiç görmemişim! Hiç adlarını duymamışım! O kızın etekleri savrulduğunda attığı her sert adımla… o adam gözlerini her kısıp bakışlarını kaşlarının altında sakladığında… orada bir şeyler oluyor. O dünyayı artık görüyoruz ki başkaları da fark ediyor. Evrensel bir dili var o dünyanın. Anlamak için Asi-Demir ile göz göze gelmek yetiyor.

Oyuncularımız… Asi’nin başarısının en önemli ögeleri onlar… güzel kızımız, kara oğlumuz… kim inkar etmeye yeltenir ki T. Büyüksütün ve M.Yıldırım’ın katkısını…onların oyunculuklarını ortaya çıkaran diğer oyuncularımızın katkısını… bırakın onları, esen rüzgarın, yağan yağmurların, hatta arabaların önünden kaçışan çiftliğin kazları… Asi-Demir’in hataları bile kıymetli bizim için.

Hani ‘Tuba oynamasaydı bu kadar izlenir miydi Asi, düşünmek de lazım!” diye yazmışsınız ya… tam da bunları düşünmüştüm gerçekten bende seneler evvel. Kendi kendimle konuşmayı bırakıp, forumlara yazmaya başladığım 40.bölüm… ve sormuşluğum…

“… Bu diziyi yerli yada yabancı hangi aktöler/aktiristler oynayabilirdi ve bana aynı duyguları hissettirebilirdi? Ya da bu bölüm daha iyi oynayabilirdi? Aklıma yerli / yabancı tek bir isim bile gelmedi, inanın.”…

Başkaları oynayabilirdi… belki de ileride oynayacaklar da. Asi’nin ikinci üçüncü versiyonlarını hayal edebiliyorum şu an. Ama başka bir şey olacak o… Asi-Demir olmayacak. Onlar… Asi Dizisi’nin T.Büyüküstün ve M.Yıldırım versiyonu tek kalacak.

Bu mesajımı yazarken sevgili CEYHAN’ın mesajı düştü… neden gelmiyorsunuz diye soruyor… hemen cevap verelim… bir an evvel mesajımızı Sohbet Köşemize ekleyelim.

Sevgiler bütün dostlara…

1 Mayıs 2011 Pazar

Monte-Carlo TV Festival



Basın Bülteni

Bu da Festival'in websitesindeki basın bülteninin orjinal metni...



... press release ...


The Monte-Carlo TV Festival and Eurodata TV Worldwide announce Nominees of the

6th International TV Audience Awards

The 51st Monte-Carlo Television Festival and Eurodata TV Worldwide have joined forces to reward television programs which have delivered the highest ratings worldwide in 2010.

The 6th International TV Audience Awards will be presented to the programs that have gathered the highest number of viewers globally in 2010 across five continents in three categories: “Drama TV Series”, “Comedy TV Series” and “Telenovelas/Soap Operas”.

The nominees have been pre-selected from the fifteen best performing foreign fiction programs in 67 countries - a market of almost 3 billion potential viewers.

Winners will be revealed on Friday, June 10th at the 51st Monte-Carlo Television Festival Awards Ceremony held at the Grimaldi Forum in Monaco.

The nominees are:

"Drama

TV Series "

CSI : Las Vegas (USA)

CSI : Miami (USA)

House (USA)

"Comedy

TV Series "

Desperate Housewives (USA)

The Big Bang Theory (USA)

Two and a Half Men (USA)

"Telenovelas /

Soap Operas"

The Bold and the Beautiful (USA)

[B]Asi (Turkey)[/B]

El Clon (USA/Brazil/Colombia)

Scope: Argentina, Armenia, Australia, Austria, Azerbaijan, Belarus, Belgium, Bosnia, Brazil, Bulgaria, Canada, China, Croatia, Cyprus, Czech Republic, Denmark, Dominican Republic, Egypt, Estonia, Finland, France, Georgia, Germany, Greece, Hong Kong, Hungary, Iceland, India, Indonesia, Ireland, Israel, Italy, Japan, Kazakhstan, South Korea, Latvia, Lebanon, Lithuania, Macedonia, Malaysia, Mexico, Moldova, Morocco, Netherlands, Norway, New Zealand, Philippines, Poland, Portugal, Puerto Rico, Romania, Russia, Serbia, Singapore, Slovenia, South Africa, Spain, Sweden, Switzerland, Taiwan, Thailand, Turkey, Ukraine, United Kingdom, USA, Venezuela, Vietnam.

About Eurodata TV Worldwide

Created by Médiamétrie, Eurodata TV Worldwide distributes programming and audience information, based on its partnership with the national institutes operating people meter systems throughout the world. Today, Eurodata TV Worldwide’s database contains more than 3000 channels in more than 80 countries and provides exhaustive daily program information including: content, production, international distribution and the audience levels for targeted programs. This data enables us to provide a range of services to help in the decision making process of international TV professionals.

About Médiamétrie

Leader of the French media research market, Médiamétrie measures and analyses public behaviour and market trends. Created in 1985, Médiamétrie develops its activity across the Television, Radio, Internet, Mobile Phone and Cinema sectors in France and abroad.

Ödül



















Asi Dostlar...

Keyifli bir haberle birlikteyiz Asi-Demir'de...  Sabahtan beri takip ettiğim her forum sayfasına atıyorum bu haberi... Sevgili Ceyhan uyarmasa, bu sayfaya da eklemek aklıma gelmedi... işte bu sabah yüzümü gülderen, pazarımı güzel geçirten haber...

Milliyet Cadde 01.05.2011 / Sina Koloğlu


15 Nisan 2011 Cuma

İmkansızı istemek...

Dostlarım…

Sohbet Köşemiz… www.asi-demir.com inanılmazının mihenk taşlarından biri… Asi Dizisi ise insanın imkansızı istemesinin hayal olmadığını öğrendiği bir dizi.

2011 Şubat ayının 10’unda, tam gece yarısı, bir tıkla sevgili usayken’e mesaj gönderdim “fikrini almak istiyorum” diye… “…www.asi-demir.com a bir gir bakalım ilk intiban ne olacak. Biraz forumlara girip sonra kaçacağım, imgeleri göreceğim diye gözlükle ekrana bakmaktan artık göz diplerim yanıyor. Çok kalabileceğimi sanmıyorum. Harbi fikrini ve islah edici eleştirilerini bekliyorum…”

Daha ben pc başından ayrılamadan ekranıma düşen mailinde, tam dışarı çıkmak üzereyken yakaladığımı söylüyor onu, heyecanını tahmin edeceğimi ekliyor… 'iletişim' kısmının çalışıp çalışmadığını da test edelim dedim... İnanılmaz keyiflendim bu sitenin hayata geçiyor olmasına. Senin için yapabileceğim bir şey var mı, söyle lütfen.” … diye bir mesaj atmış zaten siteden ama gelmesi mümkün değil çünkü iletişim linki bağlı değil… mesaj gitmeyince mailine alıntılamış ve birde üstüne üstelik … tekrar soruyor…“Dediğim gibi, benden istediğin bir şeyler var mı?”

Delice bir mesaj trafiği başladı bu noktadan sonra aramızda… nasıl teknoloji özürlü biri olduğumu bilmiyormuş gibi iletişim sayfasının çalışıp çalışmadığını kontrol etmek isteyişine “… delisin sen” diye yazarak attığım ilk mesajla. “ Nerede bende o hız, oraları okumaya bile cesaret edemedim henüz. Önce şu ana sayfayı bir yutkunayım hele...”

…hiç çekinmeden… teknik anlamda her başım sıkıştığında ağlayacağım bir omuz istedim ondan… tahmin edeceğiniz gibi çok daha fazlasını verdi, siteyi omuzladı tek başına ve bizlere bu sayfalarda bir yuva kurdu çok kısa bir zamanda. Ne karşılığı var, ne bedeli ödenir asi-demir’de çalışmalarını sergilememize müsaade eden dostların ya da bu sayfaları yapısal anlamda ortaya çıkaran usayken’in… ve yine biliyorum ki bazen bir “teşekkür’ bile Asi-Demir’de yaşadıklarımızı ve yaşattıklarımızı dışsallaştıracağı için üzer bizleri ve fazla gelir. Fakat yine de, tıpkı Asi-Demir’e başka ne diyeceğimizi bilemediğimiz için ‘aşk’ deyişimiz gibi… teşekkür edeceğim… usayken’e… ve sizlere… Asi-Demir dünyalarımızı birleştirdiğiniz için… varlığınızla… görsellerinizle… şiirlerinizle… yorumlarınızla… bir arada olabilmenin mutluluğunu yaşayabildiğimiz için.

Sohbet Köşemizde birlikte olmanın heyecanıyla yazıyorum bu yazıyı… keyifli paylaşımlarda birlikte olalım diliyorum.

Sevgilerimle